BAĞIMSIZLIK, VİZE, SURİYE, AK PARTİ KONGRESİ VE NİYE ŞİMDİ?

Son günlerin en baştaki gündem maddeleri, AB ile vize serbestisi ve Ak Parti kongresi. Bunları Suriye gündeminden ayrı düşünmek mümkün değildir.  Belki ABD ni  de başlığa eklemek gerekir.

Sayın başbakanımız Ahmet Davutoğlu’nun Ak Partiyi kongreye götürmesi ve başbakanlığı devretme kararının alındığı süreç değerlendirildiğinde, bu süreç içinde, AB ile Türkiye arasında vize serbestisi içeriğini öne çıkaran fakat esas itibariyle AB içindeki mülteci karmaşası ve kavgasının çözülmesini amaçlayan anlaşma, Sayın Davutoğlu’nun ABD ye ziyaretinin iptali, AB ve AD in muhatabımız Davutoğlu’dur çıkışları ve Kilis’e atılan roketlerin hayati konular olduğunu görürüz.

İşte bu noktada Sayın cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın vize konusunda AB ile daha önce yapılan anlaşma gereği zaten “AB nin Ekim ayında vize serbestisinin başlayacağını, 4 ay öne çekmenin bir zafer gibi dile getirilmesinin yanlış olduğu” beyanı dikkati çekti. Hemen ardından AB nin vize serbestisi için terörle mücadele yasasında değişikliği dayatan çıkışları, sayın cumhurbaşkanımızın beyanının sebebini ortaya koydu. Ayrıca Kilis’e atılan roketlere, sözde varılan ateşkese rağmen Halep’e Esed ve Rusya’nın bombaları ve ABD nin PYD yi destekleyici en üst seviyeden yapılan açıklamaları Türkiye’nin çok kararlı ve tek bir makamdan yüksek çıkışını gerekli kılmıştır.

Böyle tek bir makamdan sesin yükselmesi ancak Davos’ta Türkiye’nin siyasi bağımsızlığını ve 3 yıl önce IMF ye borcu sıfırlayarak Türkiye’nin ekonomik bağımsızlığını ilan eden güçlü ve bilge lideri R. T. Erdoğan tarafından yapılabilir ikilik var görüntüsü ile ve tek muhatabın kendisi olduğunu en ciddi şekilde, Türkiye içinde ikilik var görüntüsü ile fitne ve nifak çıkarmaya çalışan odaklara bir Osmanlı tokadı gücüyle gösterilebilirdi.

Sayın Davutoğlu’nun Ak Partiyi kongreye götüreceğini açıkladığı, sayın cumhurbaşkanımızla görüşmesi bu kuvvet noktası üzerinde varılan mutabakatla ortaya çıkmıştır. Bunun farkettirmeden yapılabilmesinin siyasi manevrası MKYK kararı ile gerçekleştirildi. Herkes MKYK kararını ve Erdoğan ve Davutoğlu arasında fikir ayrılığı üzerinde kafa patlatırken sayın cumhurbaşkanımızın AB ne karşı gür sesi duyuldu. “Siz Türkiye’yi talimat alan bir ülke mi sanıyorsunuz” diyerek, “gereğinde siz kendi yolunuza biz kendi yolumuza gideriz fakat bize dikte ettirmek istediğiniz şartlara uymayız” diye haykırdı. Gerçekte bu haykırış Davos sonrası yeni bir bağımsızlık deklarasyonu idi. Ayı dönemde Erdoğan Suriye’deki gelişmeler ve Kilis olayları penceresinden entrika çevirmek isteyen ABD ye “gerekirse göbeğimizi kendimiz keseriz” çıkışıyla yeni bir ültimatom olmuştur.

Kısaca herkes Ak Parti kongresi ve yeni başbakanımızın kim olacağını tartışırken, Erdoğan Türkiye’nin tek lideri olduğunu, sesinin ve kararının gücünü entrika çevirmek isteyen güçlere göstermiştir. Bu dönemde dikkat edilirse içimizdeki hain ve işbirlikçi güçler Erdoğan aleyhine dişe dokunur bir şey söyleyememişler Sümeyye Erdoğan’ın nikâhına tutunmaya çalışmışlardır. Çünkü Erdoğan’ın çıkışlarına karşı hiçbir söyleyecekleri söz bulamamışlardır.

Bu çıkışlar neticesinde Merkel AB ülkelerine “ne yapıyorsunuz batarız” mesajları vererek “tamam haklısınız” demek üzere Türkiye’ye bilmem kaçıncı defa gelmekte ve ABD ile Suriye’de Cerablus hattında DAEŞ in bitirilmesi ve güvenli bölge oluşturularak Kilis’e atılan roketlerin önlenmesi ve fakat bundan daha önemlisi ÖSO (Özgür Suriye Ordusu) nun güçlendirilerek bölgeye yerleştirilmesi ve PYD nin önünün kesilmesi kararlaştırılmıştır. Bilindiği üzere ÖSO Türkiye etki ve kontrolündedir ve Suriye’de Türkiye’nin gücü tescillenecek ve kuvvetlendirilecektir.

Sanırım niye şimdi sorusunun cevabını verebilmişimdir.

Kısaca entrikalara karşı Türkiye daha doğrusu sayın cumhurbaşkanımız ince ve zekice oyununu oynamış ve kabul ettirmiştir.

AB ve ABD güçlü ve bağımsız Türkiye karşısında güçsüz ve çaresiz kalmıştır. Özellikle Rusya’nın Baltık Denizinde ABD gemilerine karşı tacizleri, Ukrayna ve Ermenistan içindeki güç kaydırmaları NATO nun Romanya’da füze kalkanını aktive etmesi sonucu Rusya ile gerginliğin artması Türkiye’nin gücünü artırmış ve entrika sahiplerini çaresi bırakmıştır.

Çok değil 15 yıl önce Türkiye’nin bu gücünü hayal etmek mümkün müydü? Evet, hayal bile değildi. Gerçek oldu. Bu başarının tek sahibi sayın cumhurbaşkanımız ve müstakbel (fiili) başkanımız Recep Tayyip Erdoğan’dır. Türkiye artık şanlı tarihine, ceddine layık bir şuurla hedeflerine (2023, 2053 ve 2071) koşar adım ilerlemektedir.

Uz. Dr. Cengiz Sandıklı                    15.05.2016

İzmir 1. Bölge 25. Ve 26. Dönem M. V. Aday Adayı

Güzelbahçe Belediye Başkan Adayı

Yorum Yaz