SURİYE, IRAK TECRÜBESİYLE TÜRKİYE’NİN SOSYOLOJİK VE STRATEJİK DEĞERLENDİRMESİ
Posted in Günlük Görüş ve Yorumlarım on 26 Şubat 2017
Dünyada emperyalistlerin artık ülkeleri sömürmek için askeri işgallere başvurmadığı, o ülkelerde öncelikle sosyolojik değerlendirme yaparak belirledikleri çatışma alanlarında kışkırtıcı yayınlar yaptıkları, toplum içinde ayrışmalar oluşturduktan teşkilatlanma stratejileri, belirlendikten sonra yetiştirdikleri ajan ve uşaklarla kurdukları örgütleri yönettikleri, finansman sağladıkları, istihbarat desteği verdikleri ve silahlandırarak ülkelerde kargaşa, anarşi, terör ve iç savaş çıkarmaya kadar gittikleri artık düşünen herkesçe net olarak bilinen gerçeklerdir.
Tarihte 1800 lerin başından itibaren Osmanlı imparatorluğu içindeki etnik kimlikler ayrılmaya teşvik edilmiş ve bu stratejiler neticesinde öncelikle Hristiyan teb’a ve sonra Müslüman teb’a Osmanlı’dan koparılmış ve bu kurulan devletlerle yapılan savaşlarla Osmanlı yıkılmıştır.
Bu tarihi değerlendirmeyi yapmaz ve buna dönük stratejik ve taktik planlar yapmaz ve uygulamazsanız emperyalistlerin yemi olursunuz. Bu perspektiften bakarak zamanımızı ve ülkemizi değerlendirelim.
Özellikle 16 Nisan referandumu dolayısıyla, muhalefet tarafından kendilerinin PKK ile “hayır” cephesinde birleştiklerini maskelemek amacıyla sayın cumhurbaşkanımız R. T. Erdoğan, hükumet ve Ak Partinin çözüm ve kardeşlik sürecinde PKK ya tavizler verdiği ve PKK nın bu fırsattan faydalanarak güçlendiği suçlamaları yapılmaktadır.
Şu asla unutulmamalıdır. Süreç içinde alınan ve uygulanan kararların hepsi PKK ya taviz olarak değil, Kürt kardeşlerimiz üzerinde Cumhuriyet tarihi boyunca yapılan ret politikalarının sonlandırılması ve Kürt kardeşlerimizin bu devlet benim devletim, Edirne’den Hakkari’ye bu vatan benim vatanım dedirtebilmek ve Kürt gençleri üzerinde emperyalistlerin kullandığı ayrışma propagandalarını önlemek içindir.
Çevremize baktığımızda önce Irak ve sonra Suriye’de etnik ve mezhebi ayrışmalar kullanılarak iç savaşlar çıkarılmış ve bu sayede bu ülkelerin kaynakları sömürülmüş, ayrıca silah sanayilerindeki eski silahlarını satarak ve en önemlisi önlerindeki tek güçlü engel olan Türkiye’yi kuşatarak buralardan Türkiye içindeki ayrılıkçı terör örgütünü kullanarak ülkeyi bölme planları devreye sokulmuştur. Bunun için sadece kışkırtma ile kalmamışlar aynı zamanda örgütler vasıtasıyla kendi ellerini yakmadan maşa kullanarak bölgede hep müdahil kalmış ve hâkim olmuşlardır.
Yine şunu unutmayalım bu planlar yeni değildir. 150 yıllık planlardır ve 1. Dünya Savaşı sonrası Ortadoğu coğrafyasında etnik çatışmalara zemin hazırlayacak yapay sınırlarla suni devletler kurulmuş ve bugün bu planlarında yeni aşamalara geçilmiştir.
Şu aklımızın başköşesinde tutacağımız bir gerçektir ki bu planların petrolden çok daha önemli amacı geleceğin süper gücü, Türk ve İslam Dünyasının potansiyel lideri Türkiye’yi engellemek ve yapılabilirse bölmek ve yıkmaktır.
29 Ocak 2009 “one minüte” çıkışı ile başlayan emperyalizme Türkiye’nin başkaldırısı Sayın Erdoğan’ı bütün İslam dünyasının doğal ve gönül lideri durumuna getirmiştir. Türkiye’nin Türk ve İslam dünyasındaki liderlik psikolojisi bu şekilde insanımız üzerinde yerleşmiş ve bir amaç haline gelmeye başlamıştır. Bundan daha önemlisi emperyalistler üzerindeki esas tehlike Türk İslam dünyası üzerinde de bu ruhun başköşeye yerleşmesidir.
İşte bu tarihten sonra Arap Baharı ile Türkiye’nin oluşturduğu birlik zincirini kırmışlardır.
Sayın cumhurbaşkanımız Erdoğan ülkemiz içindeki bütün insanımızı kucaklaştırmak amacıyla iktidarının ilk gününden itibaren hayatı boyunca oluşturduğu fikri yapı içinde düşüncelerini önce dillendirmiş, sonra uygulamaya koymuştur.
Ülkemiz içinde her insanımızın bu devlet, bu millet, bu bayrak ve bu vatan benim ruhunu benimsemesini ve yaşamasını sağlayacak bu uygulamalar yine emperyalistler için çok büyük bir tehditti.
Çözüm ve kardeşlik sürecindeki uygulamalar ve duygu paylaşımları meyvasını özellikle 7 Haziran seçimleri sonrası vermeye başlamıştır. 7 Haziran seçimleri öncesi özellikle Doğan medyasının şirin gösterme çabaları ile HDP barajı aşarsa barış geleceği ümitlerinin pompalanması ile çözüm sürecinin de barış amaçlı olması dolayısıyla HDP barajı geçtiği takdirde artık çatışmaların sonuçlanacağı beklentisi ile HDP beklenenin çok üzerinde oy alarak mecliste güçlü bir grup oluşturmuştur. İşte bu andan itibaren emperyalistler ve kucaklarındaki HDPKK bunu ayrılık için başlangıç olarak değerlendirmiş ve PKK Türkiye’ye savaş ilan etmiştir. Fakat Erdoğan ve hükumet çözüm sürecini bunun için geliştirmişti. Çözüm süreci boyunca kansız, çatışmasız, mutlu bir hayat süren bölge halkı ve yerli yabancı turist kaynayan bölge coğrafyası getirdiği katkılarla refah seviyesini arttırmışken, PKK nın ilan ettiği savaşla bu mutlu tablo sona ermiş, PKK nın gerçek amacının kardeşlik ve barış olmadığı, fakat buna karşılık devletin bu kardeşliği amaçladığı bölge insanımızca farkedilmiş ve 1 Kasımda Ak Partiden giden oylar fazlasıyla geri gelirken HDP nin oyları düşmüş ve daha güçlü olarak tek başına Ak Parti hükumeti kurulmuştur.
Bu andan itibaren hükumet bölge insanının bu ruh halini çok iyi değerlendirmiş, savaşı PKK nın istediğini ve bundan sonra yapılacak operasyonların PKK yı yok etmek ve barışı getirmek ve sonuçta insanımızın kucaklaşmasının sağlanacağını kardeşlik sürecindeki uygulamalarımız samimiyetimizin ve sevgimizin sağlam olduğunun teminatıdır psikolojisi ile bölge halkının da desteği ile önce şehirlerde PKK yı bitirmiştir. Ardından sürekli operasyonlarla dağ kadrosu da çökertilmiştir.
Bütün bunların sonucunda bölge halkı kazanılmış ve HDP miting yapamaz ve insanları sokağa dökemez hale gelmiş, bölge halkı üzerindeki PKK korku ve baskısını yok etmiş devleti ile bütünüyle kucaklaşmaya başlamıştır. Kardeşlik süreciyle devlet savaşı değil kardeşliği istediğini göstermiş ve PKK yı bitirme operasyonlarının amacının savaş değil aksine PKK nın bitirilmesi ile refah, huzur ve kardeşlik olduğunu gösterebilmiş, PKK yı yalnızlaştırmıştır. Artık bölünme riski kalkmış ve PKK nın bireysel eylemlerine başvurmasına sebep olmuştur.
Irak ve Suriye’de önce Fırat Kalkanı ve sonra yapılabilecek Dicle kalkanı ile PKK ve PYD nin sınırlarımız dışında da yok edilmesi amaçlanmaktadır ve başarılı olacaktır. Çünkü Suriye’de özellikle Cerablus’ta bölge halkına getirdiği huzur diğer bölge insanlarını da cezbedecektir.
Sonuç olarak Çözüm ve Kardeşlik Süreci bölge insanımızla kucaklaşma aşamasına geçmiş ve PKK nın yalnızlaşmasıyla tükenişini hızlandırmıştır.
Fakat bitmeyeceğini daima hatırımızda tutmamız gerekir. Emperyalistler amaçlarından asla vazgeçmeyecektir. Ancak Türkiye içimizde kucaklaşmayı sağladıktan sonra samimiyetini bölge coğrafyasındaki ülkeler insanına da gösterdiğinde Türkiye bölgenin hamisi ve abisi bir güç haline gelecektir.
Bundan sonraki aşama özellikle muhalefete söylemek istiyorum ki devletin PKK ile mücadelesinde destek vermek, PKK yı psikolojik olarak destekleyici ve devleti saldırgan gösteren politikalardan vazgeçmek, Kürt insanımızla kardeşliği pekiştirecek politikalar ve stratejiler üretmektir.
Yeni anayasa değişikliği ile gelecek olan Cumhurbaşkanlığı Hükumet sistemiyle oluşacak güven duygusuyla içine kapanık bir ülke zihniyetinden, kendine güvenen güçlü ve lider bir ülke haline gelme zihniyetini hâkim kılmak gerekir.
Uz. Dr. Cengiz Sandıklı 26.02.2017
Güzelbahçe Belediye Başkan Adayı
İzmir 1. Bölge 25. Ve 26. Dönem M. V. A. Adayı


